Bu yabancı ülkeye alışmam epey zaman aldı. Ancak işler yolunda gitti hiç ırkçılığa maruz kalmadım ve bir iş sahibi oldum. Biraz zaman sonra evlendim yabancı bir dünya vatandaşıyla. İki çocuğumuz oldu. Bir kız, bir erkek. Çocuklar çabuk büyüdü 7-8 yaşlarına nasıl geldiler anlamadım. Onlara evin salonunda oturup sevgiyle baktığımda özvatanımdan ayrılmamın üzerinden neredeyse tam 15 yıl geçmiş olduğunu düşündüm. Çocuklar yorucu bir eğitim aldığından yaz tatilini haketmişlerdi. Çalışma masamdaki not defterinin kapağında yer alan dünya haritasını aldım elime ve kızımı yanıma çağırdım. Ondan gözlerini kapatmasını ve haritada işaret parmağıyla bir noktaya dokunmasını istedim. Büyük bir heyecanla parmağını getirdi ve tam oraya o ülkeye parmağını koydu. Parmağını koyduğu yer özvatanımdı. Yıllardır haberlerden gizlice takip etmeye çalıştığım sokaklarında misket yuvarlayıp, top oynadığım ülkem…
Bunun bir tesadüf olmadığını düşündüm ve tüm cesaretimi toplayarak tatil için özvatana gitmeye karar verdim. Ailecek eşyalarımızı hazırladık ve havalimanına gitmek için yola çıktık. Yolda hem kızım hem de oğlum yeni adını haritada öğrendikleri özvatanım hakkında onlarca soru sordu. Oradan uzun yıllar önce ayrılmıştım. Şuanda nasıl bir halde olduğunu beni neyin beklediğini bende bilmiyordum çocuklara nasıl cevap verebilirdim ki!
Çocuklar soruları sorarken ben hep Artvin’deki Gorgit Yaylasını, Van’daki Muradiye Şelalesini, Nevşehir’deki Kapadokyayı ve daha pek çok yeri merak etmekle meşguldum. Havalimanında uçağımızı bulduk ve Qatar Airways’den aldığımız uçak biletlerini kabin görevlisine göstererek yerlerimize oturduk ve yaklaşık 15 yıl sonra ilk kez özvatana gitmek üzere havalandık. Uçak özvatan topraklarına indiğinde ayaklarımın titrediğini hissettim. İçimde büyük bir üzüntü ve yıkım duygusu hakimdi. Sanki tatile gelmemiş doktorumdan 3 günlük ömrümün kaldığını öğrenmiştim.
Çocuklarım ne olduğunu anlamaya çalışıyordu ve durumu onlara belli etmemek için sahte bir gülümseme takındım. Pasaport kontrol görevlisi şöyle göz ucuyla kontrol yaptıktan sonra büyük bir memnuniyetle mührü pasaportlara basarak bizi ülkeye kabul etti.
Havalimanında tatil için ayarladığımız otele gitmek için taksi tutmam gerekti. Arapça plakalı bir çok taksi vardı ve ben bir tanesine elimle işaret yaptım. Taksiye bavulları yerleştirip şoför koltuğunun yanına oturdum. Taksi şoförünün uyruğunu bilmediğim için onunla konuşma çabasına girmeden daha önceden hazırladığım üzerinde gideceğimiz otelin isminin ve adresinin yer aldığı kağıdı uzattım. Kağıda baktıktan sonra telefonunu çıkardı ve birisini aramak üzere kulağına götürdü. Karşı taraf telefonu açtığında şöyle dedi: Ali abi, bir turist aile aldım havalimanından bunlar Pesah Otel’e gideceklermiş tam çıkaramadım yerini eski Sultanahmet Camii’nin oraya yapılan Otel miydi bu? Telefondaki ses evet aslanım orası yolu bulursun zaten diyerek telefonu kapattı. Başka bir ülkede yaşadığımdan, özvatanım hakkındaki haberleri inandırıcı bulmuyordum ya da inanmak istemiyordum.
Ancak taksiciden duyduğum cümleler yapılan tüm haberlerin gerçek olduğunu gösteriyordu . Otel’in kapısına geldiğimizde Sultanahmet ve Eminönü arasına Avm dikildiğini fark ettim. Tramvay güzergahı değiştirilmişti. Yerebatan sarnıcı yerinde değildi artık, gülhane parkı ise inanmayacaksınız ama Tel-Aviv Özel Kütüphanesine çevrilmişti.Yakılmasından iyidir diye düşündüm en azından kütüphane yapmışlardı… Bu düşüncelerle otele girmek üzere bavulları sırtlandım… Devam Edecek…