Nasıl Bilirdiniz? – Zengin, züppe, gay, ahlâksız, terbiyesiz…
Şüphesiz yaptığımız en başarılı işlerin başında, ucundan kıyısından tanıdığımız ya da hiç tanımadığımız insanlar hakkında peşin hüküm vermek geliyor. Saçı, sakalı, ağzı, burnu, gözü, kaşı, ses tonu, mimiği, yürüyüşü ve daha niceleri, birileri hakkında konuşmamız için tarafımızca yeterli ve daha da önemlisi gerekli görülüyor. Bize bu hakkı kim verdi? Bu insanlar hakkında herhangi bir fikir beyan etmemiz ve bunu orada burada ‘ama bence öyle’ kisvesi altında dile getirmemiz hoş mu? Bu bahsettiğim konu tamamen çevremizde gördüğümüz insanlar üzerinden yaptığım bir değerlendirme bir de bunun ‘fenomen’ ve ‘ünlü’ olan kişiler için yaptığımız versiyonu mevcut o tam evlere şenlik…
Beni tanıyanlar, sosyal medya platformlarında bilim-haber sayfaları ya da sanat sayfaları dışında herhangi bir sayfayı takip etmediğimi gayet iyi bilir. Ancak öyle bir sosyal ağ var ki herkesin önüne her haber ya da yorum çıkabiliyor. Mesela adını hatırlayamadığım bir ünlü, anneler günü sebebiyle instagram’da fotoğraf paylaşmıştı. Altına her şeye yorum yapma ihtiyacı hisseden yurdum insanlarından bazıları şöyle yazmıştı:
Yaptığınız hoş mu annesi ölenler var. İnsanlara acılarını hatırlatıyorsunuz.
Yani bir ünlünün fotoğraf paylaşması ile acınızı hatırlıyorsanız sizin vay halinize…
İşte bu ‘fenomen’ insanlardan birisi olan Taha Duymaz (19), ülkemizin yaşadığı deprem felaketi sebebiyle göçük altındaydı. Bugün de kendisinin göçükten çıkarıldığını ve öldüğünü öğrendik. Bu genç arkadaşımız için yapılan geçmiş dönemli yorumları araştırmak istedim. Yani insan evladının yazmayacağı kabalık ve terbiyesizlikte yorumlar yapılmış kendisi ve yaşantısı için…
Mesela ameliyat olmuş, çünkü kendi bedeninde memnun olmadığı yerler varmış besbelli ama ne görelim sosyal medyada hemen gay mi oldun yorumları yapılmış fotoğraflarının altına ya da konuşmasını düzeltmeye çalıştığı için oğlum az erkek ol yazmış yine o birileri… İnsanlar hakkında yorum yapmak hele bu dönemde ne kadar kolay değil mi? Ne hissettiğini, ne yaşadığını bilmediğimiz insanlar için atıp tutuyoruz. Sonra ölüm adını verdiğimiz hayattaki tek gerçek eşitleyici devreye giriyor. O da ne bir anda yerli yersiz atıp tuttuğumuz o insanlar için gazel okumaya başlıyoruz. Densiz olmamız yetmiyor gibi bir de üstüne had bilmiyoruz. Ağzımız torba değil büzülmüyor, kör ölünce badem gözlü, kel ölünce sırma saçlı hiç olmuyor…
Uzayın derinliğinden bu resmi çekmeyi başardık. Eğer bu resme dikkatlice bakarsanız orada bir nokta göreceksiniz. O noktaya tekrar bakın. Bu nokta bizim evimiz. O biziz. Sevdiğiniz ve tanıdığınız, adını duyduğunuz, yaşayan ve ölmüş olan herkes onun içinde bulunuyor. Tüm neşemizin ve kederimizin toplamı, binlerce birbirini yalanlayan din, ideoloji, ve iktisat öğretisi; insanlık tarihi boyunca yaşayan her avcı ve toplayıcı, her kahraman ve korkak, her medeniyet kurucusu ve yıkıcısı, her kral ve çiftçi, her aşık çift, her anne ve baba, her umut dolu çocuk, her mucit, her kâşif, her ahlak hocası, yozlaşmış her politikacı, her şöhret yıldızı, her “yüce önder”, her aziz ve günahkâr işte orada yaşadı; bir güneş ışınında asılı duran o toz zerreciğinin içinde.
Dünya, dev bir evrensel arenada yer alan çok küçük bir sahnedir. Bütün o komutan ve imparatorların akıttıkları kan göllerini düşünün … şan ve şöhret içerisinde, bu noktanın küçük bir parçasında kısa bir süre için efendi olabildiler. Bu noktanın bir köşesinde yaşayanların, başka bir köşesinde yaşayan ve kendilerinden zar zor ayırt edilebilen diğerleri üzerinde uyguladıkları zulmü düşünün … anlaşmazlıkları ne kadar sık, birbirlerini öldürmeye ne kadar istekliler, nefretleri ne kadar da yoğun!
Bu soluk ışık noktası, bütün o kasılmalarımıza, kendi kendimize atfettiğimiz öneme ve evrende öncelikli bir konuma sahip olduğumuz yolundaki yanlış inancımıza meydan okuyor. Gezegenimiz, çevremizi saran o büyük evrensel karanlığın içerisinde yalnız başına duran bir toz zerreciğidir. İçinde yaşadığımız bilinmezlik ve bütün bu enginliğin içerisinde, başka bir yerden bir yardımın gelip bizi bizden kurtaracağına dair hiçbir ipucu yoktur.
Dünya, şu ana kadar yaşam barındırdığı bilinen tek gezegen. En azından yakın gelecekte, türümüzün göçebileceği başka hiçbir yer yok. Evet, ziyaret ediyoruz. Ama henüz yerleşemiyoruz. Beğensek de beğenmesek de, Dünya şu an için yaşadığımız yegâne yer. Gökbiliminin alçakgönüllü ve kişiliği geliştiren bir uğraşı olduğu söyleniyor. Bana kalırsa, insan kibrinin akıl dışılığını, küçük Dünyamızın uzaktan çekilmiş bu görüntüsünden daha iyi gösterebilecek bir şey yoktur. Bu görüntü, bildiğimiz tek evimiz olan bu soluk mavi noktayı daha içten paylaşmamız ve koruyup şefkat göstermemiz gerektiği konusundaki sorumluluğumuzun altını çiziyor.
Carl Sagan – Soluk Mavi Nokta
Nasıl Bilirdiniz? Melek gibi bir insandı, herkese yardım ederdi, nur içinde yatsın…