Bu Filmler Renksiz Olamaz…
Merhabalar efendim, uzun zamandır bu sitede sinema ile ilgili yazı yazmadığımı farkettim. Aklıma, daha önceden izlemiş olduğum siyah beyaz filmlerden bir seçki yapma düşüncesi gelmişti. Yazıyı yayınlamak bugüne kısmet oldu. Hadi başlayalım…
Dr.Strangelove – Dr.Garipaşk (1964)
Bir hatalar silsilesi neye mal olabilir ki? 1964 yapımlı Stanley Kubrick filmi, bu duruma çok güzel bir örnek teşkil ediyor. Savunmadım, hayır savundun sohbetlerine benzer konuşmaların bolca geçtiği bu filmde, toplumsal eleştiri ve modern insanın zihninden geçen korkutucu gerçekler gülünç bir ifadeyle ele alınıyor. Pempe Panter karakterine hayat veren efsane oyuncu Peter Sellers bu filmde tam 3 farklı rolle karşımıza çıkıyor.
Some Like It Hot – Bazıları Sıcak Sever (1959)
İki erkek müzisyen, iş bulmakta zorluk çekmektedir. Bir de üstüne bir katliama tanık olurlar. Katliamı yapan kişiler, olaya tanıklık eden bu iki müzisyeni ortadan kaldırmak için harekete geçer. Müzisyenler ise bu durumdan kurtulmanın yolu olarak kadın kılığına girip, tamamı kadınlardan oluşan bir orkestraya katılır. Orkestra’nın vokali Marilyn Monroe’dur, haliyle bizim iki erkek bu kadına vurulurlar…
The Apartment – Garsoniyer (1960)
Bir ofis çalışanı var ve evinin anahtarı tüm zampara yöneticilerinde bulunuyor. Adamlar işleri olunca bu evi istedikleri gibi kullanıyor. Bu ofis çalışanının aşık olduğu bir de kadın var. Bir gün evinde yöneticisiyle bu kadını görüyor…
On The Waterfront – Rıhtımlar Üzerinde (1954)
Marlon Brando denilince aklıma gelen ilk film, dayanışmanın ve emeğin ne kadar önemli olduğunu, hak savunmanın yaşamın en temel amaçlarından biri olduğunu öğreten, zamanının ötesinde bir film…
It’s a Wonderful Life – Şahane Hayat (1946)
Başkaları daha iyi bir hayat yaşasın ya da mutlu olsun diye hiç kendi yaşamınızı feda ettiğinizi düşündüğünüz zamanlar oldu mu? 1946 yapımı bu filmde George Bailey, tüm hayallerini sevdikleri için ertelemiş bir adamdır. Yaptığı işlerin yolunda gitmemesi sebebiyle iflasın eşiğine gelir ve intihar etmek üzere kendisini bir köprüden nehre atmaya karar verir… Hayatımızın anlamı yaptığımız küçük gibi görünen o muazzam işlerde de gizlidir aslında, bu film bunu o kadar güzel aktarıyor ki…
Modern Times – Modern Zamanlar (1936)
Her gün farklı bir şeyler yapmak mı? Yoksa aynı işleri robot gibi tekrar tekrar yapmak mı? İkinci seçeneğin insanı nasıl bir hale getirdiğini anlamak için derin derin araştırmalar yapmaya gerek yok. Bu Chaplin filmini izlememiz yeterli olacaktır.
Roman Holiday – Roma Tatili (1953)
Prenses bile olsanız protokoller bir süre sonra sıkıcı hale gelir. Filmde, Avrupa turuna çıkan Prensesimiz yaşamak istediği günlerin nasıl olması gerektiğini kendisine itiraf ederek, bir gece kimseye haber vermeden saraydan ayrılmış ve bir bankta uyuyakalmıştır. Yardımsever bir adam onu sokakta o halde görünce kendi evine götürür… Tabi ne bilsin kadının Prenses olduğunu…
Siyah – Beyaz film izlemek emek, dinç bir kafa ve en önemlisi sabır ister. Cesurları bu sofraya davet ediyorum. Çünkü, bu filmler renksiz olamaz…